METE AKYOL’UN EN ZORLANDIĞI SORU: “MESLEĞE NE ZAMAN BAŞLADINIZ?”
Eğitim gördüğü tüm okul gazetelerinde görev aldı, bununla beraber ortaokulda çeviri öyküleri Ulus Gazetesi’nde yayınlandı, lise yıllarında Hürriyet Tarsus muhabiri oldu. Gazeteci olmasına üniversite bitmeden izin vermeyen babasından dolayı mesleğini bir süre gizli! yürüttü.
Zekice buluşları ile basına ‘tam Mete’lik ’ sloganını yerleştiren, Türkiye de televizyonun ilk röportajcısı Mete Akyol ile yarım asrı geride bıraktığı meslek anılarını tazeledik…
Ordu eşrafından Hüsnü Akyol, fındık ticareti yapmaktadır. Bahçelerinde ürettiği fındığı Rusya ve Almanya’ ya ihraç etmenin yanı sıra üretim sorunlarına da duyarlı bir işadamıdır. Borsa ve Halkevi Dergilerindeki yazılarında üreticilerin örgütlenmesinden söz etmektedir. Çağdaş düşüncelerini benimseyen bir grup arkadaşı ile Fiskobirlik’in temellerini atar, ilk genel müdürü olarak da görev alır. Hüsnü bey, ticaret yaptığı Ruslardan önemli bir de bilgi edinir. Soya, toprağı güçlendirmektedir ve hasadından sonra gübre vermeye gerek yoktur çünkü bu bitki, topraktan azot bırakarak ayrılmaktadır. 50’li yıllarda, Ordu’da soya ekimi başlar bir yağ işleme tesisi bile kurulur.
Mebrure hanım da Darülfünun öğrencilerindendir. İsmet Paşa’yı Konferans için Lozan’a yolcu eden bir grup genç ile Sirkeci Gar’ında çekilen fotoğrafı gazetelerde yayınlanmıştır.
Yaşamlarını birleştiren Mebrure Hanım ile Hüsnü Beyin ikinci çocukları Mete Akyol, 11 Ağustos 1935 de Ordu’da doğar.
Ordu Gazi İlkokulu’nu bitiren Mete Akyol, çocuk yaşta önemli bir eğitim için evinden ayrılır. Talas Amerikan Koleji’nde orta kısım ve ardından Tarsus Amerikan Kolej’ndeki lise eğitimi yaşamını şekillendirecektir.
Haber üretmek için kılıktan kılığa giren, ‘atlatmak’ için akıl almaz yöntemler uygulayan ve bu çabaları ile ‘tam Metelik’ dedirten Mete Akyol mesleğe nasıl girmiştir?
ADIM ADIM GAZETECİLİK
Mete Akyol’un çok sık karşılaştığı ve yanıtlamakta zorlandığı soru, ’ mesleğe ne zaman başladınız’ dır. Her biri ayrı bir kilometre taşı olan adımlar şöyle, kararı siz verin:
İlkokulda bir arkadaşı ile çıkarttığı duvar gazetesi, üçüncü sınıfta başlar ve okul bitene kadar sürer. Her pazar günü bir araya gelen kafadarlar, haftanın önemli olaylarını renkli kalemlerle gazetelerinde yansıtırlar kendi dillerinde.
1951 yılında gittiği Talas Kolej’indeki yeni ve farklı eğitim düzeninde, teksirde çoğaltılan ‘Talas’ adlı tek yapraklı bir okul gazetesi vardır. Hazırlık sınıfındaki Mete Akyol, gazeteye girmek ister fakat başaramaz. Birinci sınıfa geçmesi ile gazetede de görev alır ve mezuniyete kadar sürer çalışması. Bu yıllarda Ulus Gazetesi’nde Sinan Berköz’ün yönettiği, çarşamba günleri yayınlanan çocuk sayfasında İngilizce’den çevirdiği öykülerle adı duyulmaya başlar.
1955 yılında Lise bölümünü okuyacağı Tarsus’a gittiğinde okul gazetesi yoktur. Mete Akyol’un girişimi ile İngilizce ve Türkçe olarak hazırlanan ‘College Tarsus’ isimli gazete yayına başlar.
Bu yıllarda, Hüsnü Akyol Ordu Milletvekili olarak Ankara’da yaşamaktadır. Tatillerde başkente gelen Mete Akyol, haftalık Turkish American News adlı gazetede düzeltmen olarak çalışır. Vedat Abut, Naili Moran ve Nazmi Bari de bu gazetenin kadrosundadır. Mete Akyol’un Rüzgârlı Sokak ile tanışmasının öyküsü de şöyle:
“Gazete, CHP’nin kardeş yayını Son Havadis’in matbaasında basılırdı, matbaa yöneticisi de Baki Kurtuluş ağabeyimizdi. Bülent Ecevit de Ulus Gazetesi’nde Silviya ve Gökler Hâkimi Gordon isimli resimli romanı ve yabancı ajanslardan gelen fotoğraf altı yazılarını çevirirdi. Bize de resim sergilerini yazardı ve künyede adı da’ Art Editör’ olarak geçerdi. Ben düzeltmen olarak, yazısını almaya Ulus Gazetes’ine gide gele İlhami Soysal, Altan Öymen gibi meslek büyüklerimi de tanımaya başladım, Pazar Postası adında kültür yoğun bir gazete çıkartıyorlardı. Nurullah Ataç çok sık gelirdi gazeteye. Katılmak değil ama ‘söyleşilerine’ kulak verirdim. ‘Sohbet’ diyemem, ruhu gücenir, söyleşiyi de ilk ondan duydum. Böyle bir iklim içinde mesleksel yaşamım başladı.”
TATİL BİTTİ
Tatil sonrası okula dönen Mete Akyol gazetecilikteki en büyük adımını atar. Öğrencileri taşıyan okul otobüsü kaza yapar ve otuz arkadaşı hastaneye kaldırılır. Mete Akyol ertesi gün bu olayı gazetelerde göremeyince kâğıda kaleme sarılır. Hürriyet Gazetesi’ne yazdığı mektupta, Tarsus’ta büyük bir trafik kazası yaşandığını, bunu gazeteye iletecek muhabirleri olmadığını düşündüğünü ve bu göreve talip olduğunu yazar. Adres olarak da yine bir ‘Mete’lik yapar:
“ Okul adresimi yazsam, bu çocuk diyerek dikkate almaya bilirlerdi. Tarsus’ta Gülek Gazetesi ve Basımevi var, burayı adres göstermeyi düşündüm ve gittim, patrona çıktım. Sedat Simavi öleli birkaç ay olmuştu, ‘ Ben Simavi’nin akrabasıyım, aile mektuplarının okula gelmesini istemiyorum, sizin adresinizi versem olur mu?’ dedim. Patron bana sarıldı, baş sağlığı diledi, Sedat Simavi’nin ne kadar büyük bir insan olduğunu anlattı ve kabul etti.
Bir süre sonra Hürriyet antetli zarf geldi. Yurt Haberleri Müdürü Zeyyat Gören imzalı mektupta işe kabul edildiğim yazılıydı, fotoğraf ve kimlik bilgilerim isteniliyordu. Hemen hazırlayıp yolladım.
1953 yılında üzerinde fotoğrafım olan ilk gazeteci kimliğime kavuştum.
Yenice Tarsus arasındaki köprüde bir trafik kazası oldu, altı kişi ölmüştü, hayatımda cesedi de ilk defa orada gördüm. Ben olay yerinde dolaşırken, Emniyet Müdürü bana kızarak ‘ çekil oğlum ayakaltından’ diye bağırdı, ben gazeteciyim falan dedim ama dinleyen yok.
Hürriyet Gazetesi’ndeki ‘Tarsus’ta Feci Kaza’ haberi ile Emniyet Müdürü beni buldurttu ve dostluğumuz başladı.”
Mete Akyol artık öğrenci gazetecidir. Ders bitimi ile yemek arasındaki iki saatlik sürede okul duvarından atlayarak gazeteciliğe zaman ayırmaktadır. Lise öğrencisidir fakat ilçenin mülki yönetimi onu gazeteci olarak muhatap almaktadır. Bu kaçamak yaşama okul müdürü son verir. Gazeteciliğe gönül veren Mete Akyol artık, günde iki saat resmi izinlidir ve büyük kapıdan gidip gelmektedir.
Mete Akyol’un Tarsus içindeki şöhretini bilen arkadaşlarının bir ricası olur, işte öyküsü:
YİNE METE’LİK
“Okulda bazı arkadaşlar sigaradan yakalanmış. Hem ceza alıyorlar hem de ailelerine mektupla bildiriliyor,’ bizi kurtar’ dediler.
Okuldan mektupları götüren görevliden sonra PTT müdürüne gittim, bir arkadaşımın ailesine yazdığı mektuptan pişmanlık duyduğunu, bunu almamı istediğini söyledim, ‘işte sizinkiler burada’ diyerek tomarı verdi, içinden aldım, sorun bitti. Müdür bey beni anlamıştı her halde, bana sık sık ‘sizin mektuplar burada!’ diye yardımcı olurdu.”
Arkadaşları için mesleğini kullanan Mete Akyol’un kendisi için yaptığı da şöyle:
“Muhasebe dersi benim için korkunç bir şey, öğretmeni de bir Amerikalı. Sınavları test gibi, soru kağıtları Amerika’dan basılı geliyor. Sınava giremezsen, daha sonra öğretmenin odasında testi çözüyorsun. Ben her sınavda hasta oluyorum! Arkadaşlar formülü veriyor, ben de geçecek kadarını yapıyordum, fazlasında gözüm yok.
Öğrencinin ‘kaytaracağına’ inanmayan Amerikalı son sınav için bana baskı uyguladı, ‘bak bugün çok sağlıklısın, yarın sınavda olacaksını’ falan diyor…
Sınava girdik, kağıtlar dağıtılıyordu ki, kapı açıldı ve okul müdürü girdi ‘Mete çabuk dışarıya, iki jandarma geldi, mahkemeye gideceksin, tanıksın’ dedi. Ben hık mık ediyorum, Müdür ‘çabuk çık yukarı bir kravat tak’ diyor.
Ben iki jandarma arasında okuldan çıktım ve karakola gittim, komutan ‘zamanında geldiler mi’ dedi, teşekkür ederek ayrıldım.”
Mete Akyol mesleğini ileriki günlerde bir daha özel işinde kullanacaktır. 27 Mayıs öncesi öğrenci olaylarında, Milliyet Gazetesinin teleks bobinleri, Dil Tarih’in koridorlarında ‘falanca hoca istifa’ yazısı ile metrelerce uzayacaktır.