MEHMET ALİ KIŞLALI: “ ANKARA’NIN İLK DİPLOMATİK MUHABİRİYİM”
Öğrenimini tamamlayabilmek için gazetede çalışmaya başladı, basında hemen ünlendi, başkentte ilk diplomatik muhabir oldu, yakın tarihimizin önemli yayınlarından Yankı Dergisini çıkarttı, mesleğe birçok isim kazandırdı, kendi deyimiyle zoraki emeklilik yaşadığı döneminde Mehmet Ali Kışlalı ile anılarını tazeledik.
Üsküp’ten göç eden Yüzbaşı Ali Efendi Gaziantep’in Kilis ilçesine yerleşir, yasa çıkınca da mesleğinden dolayı ‘Kışlalı’ soyadını alır. Bankacı oğlu Hüsnü Bey de burada eşraftan Öğretmen Lütfiye Hanımla evlenir, ilk iki çocukları hayata tutunamaz, üçüncü çocukları Mehmet Ali Kışlalı 4 Aralık 1933 de Kilis’te dünyaya gelir. Memur ailenin atandığı Zile ilçesinde de Mehmet Ali Kışlalı, beş yaşında ilkokula başlar, daha sonra geldikleri Nizip’te de ilk eğitimi biter. Kışlalının hedefi, Atatürk’ün silah arkadaşlarından olan halasının eşi Aşir Akdi gibi subay olmaktır, Konya Askeri Ortaokuluna başvuru yapılır. İlkokula erken başlaması askeri okula girmesine engel olur, Mehmet Ali Kışlalı Galatasaraylı oluşunun öyküsünü anlatıyor:
“Milli Mücadelede Atatürk’ün yanında olan eniştem Aşir Bey benim idolüm, dedem de asker, onlar gibi olmak istiyorum fakat bir yaş küçük olduğumdan askeri okula almadılar. Okullar açıldı, annem arayış içinde, Nizip’teki eczacının oğlu Galatasaray Lisesinde okuyor, annem buraya yöneldi ve ben bir dönem bekledikten sonra 11 yaşımda Galatasaray Lisesinin, sadece Fransızca öğretilen, Ortaköy’deki yetiştirici bölümüne yatılı olarak girdim. Burada tanıştığım ve ilk günden başlayarak çok iyi bir dostluk kurduğum arkadaşım, daha sonra tiyatroyu seçen merhum Asaf Çiğiltepe oldu.
GALATASARAY’DA BİR FENERBAHÇELİ
Çocuklumuzda bir top bulunca peşinden koşuştururduk, annem de buna karşı idi, burada kontrol yok, ben her sporla ilgileniyorum. Futbol, Voleybol derken Hentbolu da orada gördüm. Okulumuz Beyoğlu’na gelince spor bende yoğundu, sınıfın da uzun boylularındanım her takımda yer bulabiliyorum. Turgay Şeren benden bir sınıf büyük, okul takımdan kulübe almışlardı onu çok yetenekliydi. Bana, basketbol yıldız takımının kurulduğunu girmemi önerdi. Basketbolu hiç oynamadım, gittim takıma aldılar, en uzun boylu benim. Bilir bilmez oynadık Galatasaray A Takımına kadar çıktım.
Antrenörümüz Samim Göreç Fenerbahçe’ye transfer oldu beni de götürdü, Galatasaray Lisesi son sınıfındayım… Büyük olay oldu, okulun geleneksel pilav gününde Galatasaray Kulüp Başkanı bana ‘neden böyle oldu’ gibi serzenişlerde bulundu ve Turgay Şeren’i çağırdı, ‘bunu kaleci yetiştireceksin’ dedi.
Turgay beni Galatasaray’a kaleci hazırlıyor, Galatasaray Lisesinde bitirme sınavlarına giriyorum ve Fenerbahçe kulübünde basketbol oynuyorum!”
Mehmet Ali Kışlalı ailesinin üniversite eğitimi için düşlediği yurtdışı programına pek sıcak bakmamaktadır. Küçük Kardeşi Mahmut da Galatasaray Lisesindedir, en küçük kardeşi Ahmet Taner de ortaokul öğrencisidir.
Yurt dışı döviz sadece teknik eğitime verildiğinden, annesinin ısrarı ile Fransa da mimarlık eğitimi için başvuru yapar, döviz ve pasaportu hazırdır, okuldan da davet mektubu gelmiştir ki liseden tanıdığı sporcu Yılmaz Gündüz’ün çağırısı ile rotasını Ankara’ya çevirir. Kışlalıyı basınla tanıştıran öyküsü şöyle:
HAYAL KIRIKLIĞI
“Yılmaz Gündüz Mülkiye son sınıfta, hem futbol hem basketbol milli takımlarında oynuyor. Bana ‘Mülkiye Galatasaray’ın devamı, Ziraat Bankası da personelinin çocuklarına burs veriyormuş gel’ dedi. Mülkiye o zaman sınavla girilen iki okuldan biri. Sınavı kazandım, Fransa’yı unuttum, annem üzüldü ama ben artık aileme fazla yük olmak istemiyordum.
Sıra geldi burs konusuna, gittim Genel Müdürlüğe, yetkili ayda 75 lira olan bursun sadece çalışan personelin çocukları için olduğunu söyleyince hayal kırıklığı yaşadım, babam emekli…
Yılmaz Gündüz, ‘üzülme yeni bir kulüp kuruldu sana orada iş ayarlarım’ dedi ve ben Yenişehir Spor Kulübü, Basketbol Takımında haftada iki gün antrenörlüğe başladım, haftalık yedi buçuk lira…
MESLEĞE GİRİŞ
Bursun yarısı tamam da devamı ne olacak? Elimde meslek sadece Fransızcam var, çeviri yapmaya karar verdim. Yıl 1953 Ankara’nın en güçlü gazetesi de iktidardaki Demokrat Partinin yayın organı Zafer. Gittim çeviri yapmak istediğimi söyledim, beni birisine gönderdi girişteki görevli, ona da anlattım, bana bir Fransız Gazetesi verdi ve ‘şu makaleyi çevir getir’ dedi. Hemen eve gittim yaptım götürdüm, beğendi ve’ yedi buçuk liradan haftada bir yazı veririsin’ dedi, bursun geri kalanı da tamamlandı…
Zafer Gazetesi’nde iki yazı işleri müdürü varmış, birisi siyasi haberlere bakan Fatin Fuat ki sertliği ile biliniyor, spor ve magazine bakan ikincisi de benim gittiğim, Galatasaraylı eski kaleci Sacit Öget.
Öbürüne gitsem, her şey tersine olabilirdi, bu şans işte… Öget bana iş veriyor, ben gazeteci oluyorum. Mülkiye bitene kadar burada çalıştım, sayfa sekreterliğini de üstlendim. Böyle başladı meslek.”
Mehmet Ali Kışlalı diplomat olmak için gittiği okulda bölüm değiştirir, gazetecilik ile birlikte yürüttüğü Mülkiye İdari Şube son sınıfında bir dersin sınavına girmeyerek askerliğini ertelediği dönemde bir teklif alır. Demokrat Partiden ayrılarak Hürriyet Partisini kuran gurubun yayın organı Yeni Gün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Altan Öymen, birlikte çalışmak istemektedir. Başyazar Cihat Baban ile yapılan görüşme sonunda 1957 yılında, Yeni Gün Gazetesinde spor ve Magazin sorumlusu olarak işe başlayan Kışlalı anlatıyor:SEN YAPARSIN
“ Burada ekip, Hıncal – Öcal Uluç kardeşler, en küçük kardeşim Ahmet Taner, Kabataş Lisesini bitirip Mülkiyeye geldi o, bedava ekiple işe başladık, masraf karşılığı çalışıyorlar ama çok hevesliler, bir şeyler yapmak istiyorlar… Çok kısa bir süre sonra Altan Öymen ayrıldı, başsız kaldık. Cihat Baban’a şimdi ne olacak dedim, o da ‘sen yaparsın’ dedi ve tüm gazetenin sorumluluğu bana kaldı. Burada üç yıl mücadele verdik ama çok güzel bir eğitim gördük. O üç sene bizler için çok güzel gazetecilik deneyimi oldu.
Burada, yıllar sonra bana anlatılan bir konuyu da sizlerle paylaşmak isterim. Hıncal ve Öcal benim kuzenlerim, Merhum Ahmet Taner Kışlalı da en küçük kardeşim. Gazetede tempo o kadar yüksek ki, zaman zaman kırıcı da oluyorsun. Yazının şurasını değiştir diyecek zaman yok, yırtıp, yeniden yaz diyorsun. Bizimkiler bana çok kızıyorlar fakat bırakıp gitmeyi de istemiyorlarmış. Kim ayrılmaya karar verirse diğer ikisi onu önüne geçecek diye aralarında karar almışlar.