GAZETECİLİKTEN EMEKLİ OLMAYACAĞIM”
Çocukluğu fukaralık içinde geçti, ağabeyinin yönlendirmesi ile eğitimini tamamladı, üniversitede gazetecilik mesleğine girdi, Tahkikat Komisyonunun tutukladığı tek gazeteci olarak hayatının ilk çeyreğinde hapis yattı, gazetelerde çeşitli görevlerde bulundu, televizyon programları yaptı, kitaplar yazdı. Kurtul Altuğ ile anılara uzandık.
Çaycuma eşrafından Ağır Ceza Reisi Paşazade Hasan Hilmi Bey görevle geldikleri Malatya’da kızı Müzeyyen’i, Balyen aşireti reisi Cemal Paşa’nın oğlu Paşazade Şerafettin Bey ile evlendirir. Aşiret reisi Osmanlı Paşası Cemal bir süre sonra emekli olur, ailesini alıp İstanbul’a gelir ve Köprülü Konağa yerleşirler. Ailede yaşam standardı, üç defa hacca giden Cemal Paşa’nın ölümü ve Paşazade Şerafettin Beyin eğlenceye dalması ile düşer. Evli olan Şerafettin Bey, İttihatçı arkadaşlarının yardımı ile Bolu Kıbrısçık’a nahiye müdürü olarak atanır. Kuvayı Milliye taraftarı Şerafettin Bey burada, Düzce – Bolu isyanlarının bastırılmasında görev alır ardından da İzmir’e göç eder.
Şerafettin Bey, beşinci çocuğu Kurtul Altuğ’un 1935 yılında İzmir’de dünyaya gelmesinden kısa bir süre sonra yaşama veda eder. Babalarını kaybeden aile önce annelerinin memleketi Çaycuma’ya yerleşir, Ergani Bakır işletmelerinde iş bulan en büyük çocuk Tacettin ile de Maden kasabasına giderler. Eğitimini burada tamamlayarak lise için İstanbul’a giden Kurtul Altuğ, iki okul arasındaki tercihini şöyle anlatıyor:
“Çocukluğum fukaralık içinde geçti, babamı doğru dürüst görmedim. Beni yetiştiren ağabeyim Tacettin’e çok şey borçluyum, nur içinde yatsın. Demokrasi aşığıydı, Demokrat Parti’nin kuruluşunda çok çalıştı ama daha sonra CHP tarafına geçti. Gazeteci olmalıydı, okumaya, yazmaya çok meraklı idi, her şeyimi ona borçluyum. Maden’e gidişimiz çok önemliyi, ilk kömür sobasını orada görmüştüm, masa, sandalye vardı evde, hatta ben sandalyeye çıkar İstiklal Marşını okurdum. Ağabeyim her akşam kitap okuturdu bana, liseye kadar dünya klasiklerinin çoğunu okumuştum.
Lise dönemi gelince beni Galatasaray’a göndermek istedi Tacettin Ağabeyim, kayıt için okula geldiğimde o yaldızlı koca kapı beni ürküttü, Anadolu çocuğuyum. Aynı para ile ben Haydarpaşa Lisesi’ne gitmeyi tercih ettim, Anadolu yakası… Daha sonra keşke gireymişim dediğim zamanlar oldu tabi ama burada da çok iyi arkadaşlar edindim, birisi ses sanatçısı Kutlu Payaslı’dır.
ANKARA’YA GELİŞ
Liseden sonra, Ankara’ya geldim, Mülkiye’nin sınavına girdim, kazanamadım hemen yanındaki Hukuk Fakültesi’ne kaydımı yaptırdım. Bu benim için daha iyi idi, çünkü devam zorunlu değildi ve benim de bir işte çalışmam gerekiyordu…
Kadri Kayabal’ın Türk Haberler Ajansı’nda İskender Ayvalık vardı, gazeteciliğe onun yanında 1955 yılında başladım. Yakın arkadaşlarım; Erdoğan ve Orhan Tokatlı kardeşler, Rasim Tınaz, bana haber desteği yapıyorlar, ben de onları yazıp veriyorum ama para falan almıyoruz… Rüzgârlı Sokakta Gazi’nin barı var, İskender ağabey, orada bize bir şişe rakı ile mezeleri ısmarlar biz de eski deyimle ‘Kifafınefs’ (yaşamaya yetecek kadar yiyecek) ederdik. Öğrenciyim, otelde kalıyorum, şartlar çok zor, arayış içindeyim.”
İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’in çıkarttığı Akis dergisi dönemin ses getiren yayın organıdır fakat önemli bir sorun ‘yazı işleri müdürü tüketmesi’dir. Çünkü DP İktidarı ile basın arasında sert bir dönem yaşanmakta, bu göreve gelenler üç beş ay sonra hapishaneyi boylamaktadır.
Akis’in Yazı İşleri Müdürü İlhami Soysal, Akşam Gazetesi’ne gidecektir, yerine sorumlu yazı işleri müdürü aranmaktadır. Şark Ajansın sahibi Avni Çeliker de yakın dostu Soysal’a genç gazeteci Kurtul Altuğ’u önerir. İlhami Soysal zaten ismini duyduğu bu gençle tanışmak ister ve ilk görüşme yapılır:
AKİS GÜNLERİ BAŞLIYOR
“İlhami ağabeyle görüştüm, bana hala unutamadığım, gazeteciliğin ilk öğüdünü verdi; ‘her gün bu gazetelerin hepsini okuyacaksın, atlamadan, kendini alıştırırsan bu masada otura bilirsin’ dedi. Daha sonra Metin Toker’in odasına aldılar beni. Rüzgârlı sokakta OW Handa, geniş bir salon, beni karşısındaki kırmızı divana oturttu. Güler yüzlü, neşeli çok sevecen bir insandı.
Ona, yazı işleri müdürlerinin belli bir süre sonra tutuklandığını, benim böyle göstermelik bir görev istemediğimi, yazı da yazmak istediğimi, gerçek bir ‘Yazı İşleri Müdürü’ olmayı düşündüğümü söyledim. Gülüyordu ‘heyecanlanma, tabii yazacaksın, hatta ilk yazıyı, baş sayfadaki ‘Kendi Aramızda’ bölümüne hemen yazmanı istiyorum’ cevabını alınca sevinçle çıkarken ‘ha dur sana kaç para vereceğiz’ dedi, ben de parayı siz belirleyin, diyerek çıktım.
Okulu düşününce dergi düzeni bana çok uygundu, hele o dönemin çok itibarlı Akis Dergisi ise tam benlik, 1958 yılında, hayatımın kritik dönemlerini yaşadığım Akis günlerim başladı.
Yeri gelmişken söyleyeyim, Demokrat Parti ile mücadele eden, elden ele karaborsada bile alıcı bulan Akis Dergisi, Denizciler Caddesinde bir matbaada basılıyordu, burayı da kardeşi Mümin Toker yönetirdi. Matbaa dediysem gözünüzde büyütmeyin, lokomotif gibi kolları vardı onlar makineyi döndürürdü, kâğıt geçerdi sonra elle ters çevrilip öbür yüzüne de baskı yapan ilkel bir makine. Bastıkları çoğu zaman okunmayan ama ürettikleri karaborsa satılan bir matbaa.”
ADLİYE KORİDORLARI
Kurtul Altuğ daha on beşinci gününde hâkim karşısına çıkmaya başlar. İleriki yıllarda çok iyi dostu hatta avukatı olan Prof. Muammer Aksoy’un bir tekzibini yayınlamaması ile başlayan adliye kapısı maceralarının, ihtilal arifesinde tutuklamaya kadar uzanışın öyküsü:
“DP’nin kuruluşunu herkes gibi sevinçle desteklemişiz fakat kantarın topuzu kaçmış… Kanuni yetkisi yok ama Tahkikat Komisyonu da kuruldu, arkadaşlar toplanarak rejimin kurtulmasını tartışıyoruz.
Ortam bu olunca şakalaşmalar da oluyor tabii… Merhum Teoman Karahun ve Örsan Öymen iyi taklit yaparlardı, bana telefonla çok şakaları olurdu. 1960 yılının 28 Nisan Günü sabah dergiye geldim, telefon çaldı, aldım yine komisyon falan lafları edilince bizimkilerin şakası diye sertleştim ve ‘ne söyleyeceksen söyle’ dedim. Telefondaki ses ‘Ben tahkikat komisyonundan Kemal Özer’im bu komisyon her şeyi yapmaya yetkilidir’ deyince de yazılı emir gönderin geleyim dedim, o da ‘yazılı da göndeririz, polis de’ dedi ve kapattı.
Gerçekten bir süre sonra geldiler ve beni götürdüler.”
CHP yayın organı Ulus Gazetesi kapatılmış ve mallarına el konulmuştur. Diğer etkili organ Akis Dergisi de sık sık kapatılmaktadır. CHP İstanbul İl Başkanı Emekli Albay Cemal Yıldırım, halka ancak ‘Fısıltı Gazetesi’ ile ulaşabilinir düşüncesini ortaya atmıştır. Bu düşünce de Akis’in kapağında bir ‘kulak’ resmi ile duyurulmuştur. Komisyon, 25 yaşındaki Kurtul Altuğ’dan haberin kaynağını öğrenmeye çalışmaktadır.
KOMİSYONDAN İLK TUTUKLAMA
“Cemal Yıldırım bunu söylemiş, gazeteci merhum Egemen Bostancı bize göndermiş ve kullanmışız. Bana, ‘bu İsmet Paşa’nın buluşu, Metin Toker de alet oldu, yazdırdı’ de seni hemen bırakalım diyorlar. Bir de ‘Akis’in Kurmay heyeti varmış, kim bunlar’ diyorlar. Dergiyi ben, Atilla Bartınlıoğlu ve Metin Toker çıkartıyoruz!
Kemal Özer savcı konumunda, Osman Kavuncu, Himmet Ölçmen ve Nusret Kirişoğlu var komisyonda, cevap alamadılar. Bir polis geldi koluma girdi ve beni başka bir yere götürdü. Daha sonra çok yakın dostum olan Mehmet Dülger’in babası Bahadır Dülger ile Osman Biberoğlu ve bir kişi daha var içeride, bir üst komisyon ama sorular aynı, cevaplar da aynı…