Gazeteciler Cemiyeti | Gazeteciler Cemiyeti Seçilmiş Kurulları Toplandı
18812
single,single-post,postid-18812,single-format-gallery,ajax_fade,page_not_loaded,boxed,,qode-theme-ver-5.6,wpb-js-composer js-comp-ver-4.3.4,vc_responsive

Gazeteciler Cemiyeti Seçilmiş Kurulları Toplandı

  • DSC_0100 (1)
  • DSC_0080

11 Eyl Gazeteciler Cemiyeti Seçilmiş Kurulları Toplandı

  • Gazeteciler Cemiyeti, TBMM’nin “acil toplanması” çağrısında bulundu
  • Sonuç Bildirgesinden: “Şehirlerdeki şiddet gösterileri, medyaya yönelik vandallık gelecek ile ilgili endişeleri yoğunlaştırmaktadır”
  • “Siyaset kurumu ülke güvenliğini demokrasi, farklılıklara saygı ve hukuk içerisinde sağlamak durumundadır”
  • “Basına yönelik saldırılara sıfır tolerans gösterilmeli, sorumlular derhal adalet önüne çıkarılmalıdır”

 

Gazeteciler Cemiyeti’nin seçilmiş kurulları olan Yönetim Kurulu, Onur Kurulu, Denetim Kurulu, Seçici Kurul ve Basın Meclisi, gündemdeki konuları görüşmek üzere toplandı.

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, ortak toplantının açılışında yaptığı konuşmada, şehit haberleri ve medyaya saldırılar yüzünden kamuoyunda duyulan kaygıyı dile getirdi. Medyaya saldırılara tolerans gösterilmemesini isteyen Bilgin, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün de önemini vurguladı.

Basın Meclisi Başkanı Yaşar Aysev de şehit haberlerinin ve özgürlüklere yönelik saldırıların yürekleri dağladığını belirterek, “İdrak eden beyin sahipleri olarak bizden sonrasını da düşünmeliyiz” dedi.

CHP İzmir Milletvekili ve Gazeteciler Cemiyeti Basın Meclisi üyesi Mustafa Balbay, ülkenin cinnet halinde olduğuna dikkati çekerek, ülke yönetiminin bir çıkış yolu göstermesi gerektiğini belirtti. Şehit ateşinin ülkede yaşayan 77 milyon vatandaşı etkilediğini kaydeden Balbay, medyanın da anti demokratik baskılar altında ezildiğini, gazete emekçilerinin ve medyanın görevini yapmasının sağlanması gerektiğini ifade etti.

Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen AB destekli “Özgürlük İçin Basın” projesi koordinatörü Yusuf Kanlı da yaptığı konuşmada, son günlerde basına yapılan baskılara ek olarak, çok sayıda gazetecinin işten çıkartıldığına işaret ederek, gazetecilere Cumhurbaşkanına hakaretten soruşturma ve davalar açıldığının altını çizdi.

Cemiyet Başkan Yardımcılarından Ertürk Yöndem de son gelişmelere değindiği konuşmasında, “Umutsuz değil çok karamsarım, sorumsuz bir kısım meslektaşımla aynı kimliği taşımaktan utanıyorum” ifadesini kullandı.

Gazeteciler Cemiyeti üyesi Taki Doğan da basın dünyasındaki karmaşa ortamına değinerek, “Medyanın medyayı konu alması başka konuları unutturdu” dedi.

Ülkedeki son gelişmeler üzerine olağanüstü toplanan Gazeteciler Cemiyeti seçilmiş kurulları, toplantı sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni “acil toplantıya” çağıran sonuç bildirgesini kamuoyuyla paylaşmayı kararlaştırdı. Ortak bildirgede şöyle denildi:

“Türkiye bir yandan ayrılıkçı terör, diğer yandan yanlış yönetim uygulamalarıyla kutuplaşma, ayrışma ve ötekileşme tehditleri altındadır. Bu durumdan büyük endişe duymaktayız. Şehit haberleri tüm ülkenin yüreğini dağlamaktadır. Şehirlerdeki şiddet gösterileri, medyaya yönelik vandallık gelecek ile ilgili endişeleri yoğunlaştırmaktadır.

Çeşitli toplum katmanları arasındaki gerginlik, siyasi parti binalarına yönelik şiddet hareketleri ve bilhassa basın kuruluşlarının bazı siyasilerce hedef gösterilerek saldırıya uğramaları ‘Şiddet sarmalına mı giriyoruz’ gibi endişeleri, korkuları artırmaktadır. Şehirlerdeki şiddet içeren saldırılar gelecek beklentilerimizi karartmaktadır. Buna karşı durmak, sorumlulukların farkında olarak ve barış lisanıyla konulara yaklaşmak basının önde gelen vazifesi olmalıdır.

Çevremizdeki birçok ülke ya iç savaş, yönetim boşluğu ya da parçalanma tehditleriyle karşı karşıyadır. Bu tehditler Türkiye’yi de hedef almaktadır. Yanlış politikalar nedeniyle ‘çözüm sürecinde’ bazı şehirler ve mahallelerin ülke bütünlüğü için büyük tehdit oluşturacak şekilde bölücü örgütçe silah deposuna dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Bu durum ülke bütünlüğüne tehdit oluşturmaktadır. Siyaset kurumu bu tehdide cevap bulmak, ülke güvenliğini demokrasi, farklılıklara saygı ve hukuk içerisinde sağlamak durumundadır. Ancak bugün Türkiye darbe, olağanüstü hal ve sıkıyönetim dönemleri dahil, hiç yaşanmamış boyutta yanlış politikalarla beslenen mikro-milliyetçi terörizm, ifade ve fikir özgürlüğünün siyaset kurumunca baskılanmasını yaşamaktadır.

Demokrasi üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü olursa vardır. Basına yönelik vahşete sıfır tolerans gösterilmelidir. Basın ve fikir özgürlüğü demokrasilerin kontrol mekanizmaları olarak yaşamsal önemdedir. Israrla belirtiyoruz ki, özgür bir basın varsa, demokrasi de vardır.

Bugünlerde, belli bir merkezden yönlendirilen saldırıların fikir ve basın özgürlüğünde ısrar eden medyayı hedef aldığı ve çeşitli yönetim uygulamalarıyla yerel basının yok edilmek istendiği çok üzücü bir ortamdan geçiyoruz. Bu zor ortamda medyanın barış dilini kullanması, ötekileştirme, ayrışma ve reddedici tanımlardan sakınması gerektiği gibi bilhassa yönetim erki elinde olanların kullandıkları ifadelere ve konulara yaklaşımlarına özen göstermeleri gerekir.

İfade ve basın özgürlüğüne yönelik baskıların erk sahiplerince demokrasi, milli irade, seçim sandığı gibi bahanelere yapıldığı görülmektedir. 100’ü aşkın internet haber sitesinin erişime engellenmesi, 150’den fazla medya emekçisinin son haftalarda işlerine son verilmesi, medya kurumlarına yönelik saldırılar, çok sorunlu bir dönemden geçtiğimizin göstergeleridir. Basına yönelik saldırılara sıfır tolerans gösterilmeli, sorumlular derhal adalet önüne çıkarılmalıdır.

Tüm ulusun yüreği şehit haberleriyle, özgürlüğe yönelik saldırılarla her gün yanarken, bir soruyu net cevaplamakla karşı karşıyayız: Evlatlarımıza, torunlarımıza bölünmüş bir ülke mi, dinsel, faşizme teslim olmuş bir millet mi, özgürlüğünü yitirmiş bir medya mı bırakacağız?

Asla teslim olmayacağız! Medyanın gücünün farkında olarak toplumun bu sorunlu günlerden esenliğe ulaşmasında gayret gösterilmelidir. Medya, insanlığın vicdanıdır. Suriyeli yavru göçmenin, sahile vurmuş minik gövdesinin fotoğrafının basında yayınlanması bunun son örneği olmuştur. O fotoğrafı çeken gazeteci ve o fotoğrafı yayınlayan gazete ve televizyonların haber kanalları, tüm dünyayı ‘göçmenlerin gerçeğine’ uyandırmıştır.

Ülkemizde cereyan eden vahşet çok boyutludur. Mikro-milliyetçi yasadışı PKK, karanlık kaynaklardan beslenerek Türkiye’yi kan gölüne çevirmektedir. Yıllarca çözüm süreci diye ‘barışçıl çözüm’ umuduna kapılan halkımız, bu politikanın çöküşünü görmeli, artık derin uykusundan uyanmalıdır. Türkiye’nin haritasını yeniden çizme hülyalarına en kararlı şekilde ve tek yumruk haline tüm ulusça karşı durulmalıdır.

Türkiye bıçak sırtındadır. Birlik, bütünlük, dirlik içinde, laik, demokratik bir Cumhuriyet olarak varlığımızı sürdürebilecek miyiz? Yoksa adı demokrasi olan, fakat gerçekte, din yobazlığını temel alan, faşist bir ülkeye mi dönüşeceğiz? Bu iki seçenekten ilkini korumak için, gaflet uykusundan uyanmak gerekiyor.

Demokrasimizi, hukukumuzu, mesleğimizi, basın özgürlüğünü, vatanımızın ve milletimizin bütünlüğünü ve Mustafa Kemal Atatürk’ün kutsal emaneti laik, demokratik, sosyal hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma görevini yerine getirme yolunda mücadeleye devam edeceğiz.

Bütün bu konuların görüşülmesi ve ülkenin karşı karşıya bulunduğu yaşamsal tehditlere karşı politikalar belirlenerek gerekli önlemlerin alınabilmesi için TBMM’yi acil toplantıya davet ediyoruz.”

 

 

DSC_0080 DSC_0085 DSC_0100 (1)

DCIM100GOPROGOPR1296.

DCIM100GOPROGOPR1296.

DCIM100GOPROGOPR1299.

DCIM100GOPROGOPR1299.