Gazeteciler Cemiyeti | GAZETECİLER CEMİYETİ SEÇİLMİŞ KURULLAR BİLDİRGESİ YAYIMLANDI
19655
single,single-post,postid-19655,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,boxed,,qode-theme-ver-5.6,wpb-js-composer js-comp-ver-4.3.4,vc_responsive

GAZETECİLER CEMİYETİ SEÇİLMİŞ KURULLAR BİLDİRGESİ YAYIMLANDI

10 Oca GAZETECİLER CEMİYETİ SEÇİLMİŞ KURULLAR BİLDİRGESİ YAYIMLANDI

  • Anayasa değişikliği teklifi, TBMM gündemine gelmeden önce barolar başta olmak üzere yargı ve hukukla ilgili kurumlarca, gazeteci örgütleri ve diğer sivil toplum kuruşlarınca serbest bir ortamda tartışılmalı, halk bilgilendirilmeliydi.
  • Yayın yasakları, demokrasinin önünde ciddi birer engeldir.
  • OHAL olağan hale getirilmemeli, KHK’lar yasama erkine alternatif görülmemelidir.

 

Gazeteciler Cemiyeti’nin Yönetim Kurulu, Onur Kurulu, Denetim Kurulu, Seçici Kurul ve Basın Meclisi’nden oluşan seçici kurulları toplanarak ülke gündemindeki önemli konuları değerlendirdi.

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin’in açılış konuşmasından sonra söz alan kurul üyeleri, gündemdeki konularla ilgili görüşlerini dile getirdiler. Toplantının sonunda sonuç bildirgesi yayımlandı.

Sonuç bildirgesi şöyle:

Gazeteciler Cemiyeti Seçilmiş Kurullar toplantısı bildirgesi

Türkiye tarihinde az görülen yoğun ve tehdit dolu bir gündemden geçmektedir. Ülkemiz 2016 yılının bıraktığı derin izler ve kötü mirasla yeni yıla girmiştir. II. Dünya Savaşı sonrası dönemin en büyük mülteci krizinin birincil adresi olan Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi, Olağanüstü Hal ilanı ve yansımalarıyla özgürlükler açısından sıkıntılı bir dönemi başlatmıştır. Uluslararası ve bölgesel gelişmeler, para kurlarında Türk Lirası aleyhindeki denge değişiklikleri ve bunların ülke ekonomisine olumsuz yansımaları vatandaşlarda gelecek kaygılarını artırmıştır.

Bu ortamda gündeme gelen başkanlık sistemi tartışmaları ve anayasa değişiklik girişimi ülkede siyasi tansiyonu yükseltmiştir. Toplumun sosyal sözleşmesi olarak görülen anayasanın değiştirilmesiyle ilgili önerilerin toplum tarafından ayrıntılı tartışılması, genel kabul görülmesinin sağlanması demokrasi gereği görülmelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmeye başlanan anayasa değişiklik önerisi ile ilgili olarak kamuoyunun yeterli bilgilendirildiği iddia edilemez. Teklif TBMM gündemine gelmeden önce barolar başta olmak üzere yargı ve hukukla ilgili kurumlarca, gazeteci örgütleri ve diğer sivil toplum kuruşlarınca serbest bir ortamda tartışılmalı, halk bilgilendirilmeliydi. Bütün bunların gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir.

Ülkede ciddi bir sistem değişikliği yaratması öngörülen değişikliğin toplumda tartışılmasına imkan verilmesi, en azından “tek adamlık” ve “güçlerin tek elde toplanması” gibi kaygıları giderecek düzeltmelerin yapılabilmesi açısından TBMM gündeminden geri çekilmesi yararlı olacaktır. Böyle bir gelişme demokratik yapının sağlıklı işlemesine katkıda bulunacaktır.

Türkiye 2017’nin ilk saatlerinde yaşanan elim terör saldırısının da sergilediği gibi ciddi bir şiddet sarmalının içine yuvarlanmaktadır. Gerek Ortaköy gerekse diğer terör saldırılarını nefretle kınıyoruz. Terör belasından yüreği dağlanmamış tek bir vatandaş, yasa bürünmemiş tek bir aile kalmamıştır. Terörün kökünün kurutulacağına dair vaatler derhal hayata geçirilmeli, insanlarımızın başı, neredeyse hayatlarının bir parçası haline getirilmiş bu beladan en kısa zamanda kurtarılmalıdır. Ancak bunu yaparken, demokratik ilkelerden ve özgürlüklerden asla ödün verilmemelidir.

Terörün en ağırını 15 Temmuz’daki hain darbe girişimiyle yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin dayandığı milli iradenin ne kadar gerekli ve önemli olduğunu kanıtlayan Türk toplumu, terör saldırılarının ardından yapılan birbirinin kopyası açıklamalardan artık bıkıp usanmıştır ve artık laf değil icraat beklemektedir.

15 Temmuz’da hain darbe girişimini hezimete uğratan iradenin sahibi olan Türk milleti, çağdaş demokratik hayatı herkesten daha çok hak ettiğini bütün dünyaya kanıtlamıştır.

Yayın Yasakları

Ülkemizde son dönemlerde istenmeyen her bir olayın ardından, siyasi iktidar işin kolayına kaçarak yayın yasağı uygulamasını yürürlüğe koymaktadır.

Yayın yasakları, Anayasal güvence altındaki halkın haber alma hürriyetini ihlal demektir.

Yayın yasakları, bütün dünyanın gözlerinin önünde olup bitenden kendi vatandaşının haberdar olmasını engelleyerek kafayı kuma gömmektir.

Yayın yasakları, ülkemizde basın özgürlüğü olmadığının dünyaya ilanıdır.

Yayın yasakları, basın-yayın organlarının büyük çoğunluğunun zaten siyasi iktidarın kontrolünde bulunduğu ortamda, çok sesliliğin önüne geçmenin bir aracıdır.

Yayın yasakları, “dördüncü kuvvet” olan özgür basının görevini yerine getirmesine izin vermemek, ülkemizin gündeminde bulunan “kuvvetler ayrılığı ihlali” iddialarının üzerine tuz-biber ekmektir.

Saydığımız bütün bu unsurlar, çağdaş demokrasinin vazgeçilmezlerindendir. Dolayısıyla yayın yasakları, demokrasinin önünde ciddi birer engeldir.

Olaylarla ilgili soruşturmaları olumsuz etkilemek elbette suçtur ve bu suçun yaptırımları mevzuatımızda mevcuttur. Kaldı ki özgür basının vereceği haberlerin, yeri geldiğinde soruşturmalara katkıda bile bulunabileceği göz ardı edilmemelidir.

Siyasi iktidarın yapması gereken, istenmeyen olaylar meydana geldiğinde laf üretmek ve yayın yasağı uygulamak değil, istenmeyen olayların önüne geçmektir.

İfade Özgürlüğü

Basın özgürlüğünün yanı sıra ülkemizde son dönemlerde ifade özgürlüğü konusunda kaygı verici ihlallere tanık olunmaktadır. Çağdaş demokrasilerde vatandaşların her konuda düşünce ve görüşlerini ifade etmeleri, demokrasinin işleyişi bakımından son derece önemlidir. Ülkemizde ise olaylara ilişkin düşünce ve görüşlerini ifade etmek bir yana, bütün ülkeyi derinden sarsan menfur terör saldırılarını kınamanın bile soruşturmaya uğramak, hatta gözaltına alınmak, tutuklanmak için yeterli sayılması endişe vericidir.

Sosyal medyada vatandaşların üsluplarına dikkat etmeleri mutlak bir gerekliliktir. Yasalara ve nezaket kurallarına uygun olmayan üslupların her birini kendi çerçevesi içinde değerlendirmek, demokratik bir devlet yapısında en doğru yaklaşımdır. Örneğin çevresi üç beş kişiden ibaret olan, “ateş olsa sadece cürmü kadar yer yakabilecek” sosyal medya kullanıcılarına orantısız yaptırım uygulamaktan kaçınılmalıdır. Ayrıca olsa olsa “kabahat” sayılabilecek bazı ifadeleri kullananlara, neredeyse ağır terör suçlarına öngörülen uygulama ve cezaların reva görülmesi aşırı tepkidir ve bütün vatandaşlarını kucaklayan şefkatli devlet anlayışıyla bağdaşmamaktadır.

Nefret Söylemleri

Vatandaşlarımızın birbirlerine hoşgörüyle yaklaşması ve toplumumuzun kaynaşması, ülkemizde terör dahil birçok sorunun çözülmesini sağlayacak formüllerden biridir. Ancak ne yazık ki gerek siyasi iktidarın gerekse diğer siyasi aktörlerin nefret söylemleri, bunu engelleyecek niteliktedir. Bu söylemler, toplumun değişik kesimleri arasında kutuplaşmaya ve tehlikeli gerginliğe yol açmaktadır.

Güvenlik gerekçesiyle vatandaşlara siber suçları ihbar çağrıları yapılması ve hat tahsis edilmesinin ardından, bazı insanların şahsi anlaşmazlıkları ya da görüş ayrılıkları yüzünden başkaları hakkında asılsız suçlamalarla ihbarda bulundukları söylentileri dolaşmaktadır. Bu da yanlış yaklaşımlar yüzünden toplumumuzun geldiği noktayı göstermektedir.

Toplumsal barış için, insanları gerginlik ve kutuplaşmaya iten yaklaşımlardan kaçınılmalı, vatandaşlara itidal telkin edilmeli ve nefret söylemlerinden derhal vazgeçilmelidir.

Tutuklu Gazeteciler

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın güvencesi altında bulunan halkın haber alma hürriyetinin hayata geçirilmesi için çalışan gazeteciler, çağdaş demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarındandır. Bu hürriyetin tecellisi basın özgürlüğüyle mümkündür.

Gazeteciler Cemiyeti, kurulduğu günden beri basın özgürlüğünün yılmaz savunucusu olmuştur. Halkın haber alma hürriyeti için çalışan hiçbir gazeteci, yasalar çerçevesinde gerçekleştirdiği mesleki faaliyetinden ötürü soruşturma-kovuşturmaya tabi tutulamaz, kaynağını açıklamaya zorlanamaz, gözaltına alınamaz, tutuklanamaz, mahkum edilemez!

Ülkemizin uluslararası alanda basın özgürlüğü konusundaki kötü siciline rağmen, çok sayıda gazetecinin halen akıl almaz iddialarla demir parmaklıkların arkasında bulunması içler acısıdır. Türkiye’yi yıllar önce FETÖ yapılanması ve bunun tehlikeleri hakkında bilgilendiren gazetecilerin bugün FETÖ’cü diye tutuklanması garip bir ironidir ve ülkemizin itibarını olumsuz etkilemektedir.

Gazetecilerin tutuklanması, geçmişte olduğu gibi bugün de maalesef siyasi iktidar tarafından bir “hesaplaşma” aracı olarak kullanılmaktadır. Bu gereksiz hesaplaşmadan derhal vazgeçilmeli ve temelsiz iddialarla haklarında soruşturma, kovuşturma, gözaltı, tutuklama kararı bulunan gazeteciler derhal özgürlüklerine kavuşturulmalıdır.

Olağanüstü Hal

Türkiye Cumhuriyeti devleti, varlığına kast eden yapılarla elbette mücadele etmelidir ve onlara hadlerini bildirmelidir. 15 Temmuz’dan sonra ilan edilen olağanüstü halin amacı da budur. Ancak olağanüstü hal, olağan hale getirilmemelidir.

Devletin sürdürdüğü haklı mücadele çerçevesinde “kurunun yanında yaşın da yanmasının” önüne geçilmelidir. “Bizden olanlar-olmayanlar” ayrıştırmasına varmaması gereken bu mücadelenin sınırları, haklılığa asla halel getirmemelidir.

OHAL kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnameler, yasama erkine alternatif görülmemelidir. Olağanüstü halden bir an önce olağan hale geçilmeli ve yasama görevi TBMM’ye bırakılmalıdır. Çünkü çağdaş demokrasinin gereği budur. Çünkü egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!