Gazeteciler Cemiyeti | FİKRET OTYAM’I ZİYARET      
18437
single,single-post,postid-18437,single-format-gallery,ajax_fade,page_not_loaded,boxed,,qode-theme-ver-5.6,wpb-js-composer js-comp-ver-4.3.4,vc_responsive

FİKRET OTYAM’I ZİYARET      

18 Mar FİKRET OTYAM’I ZİYARET      

 

Yazı: Mustafa Uysal

 

Ankara’dan dostlar geldi.

Gazeteciler Cemiyeti Başkan Vekili Savaş Kıratlı, Genel Sekreteri Ümit Gürtuna, Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Yoldaş ile Meltem Mahallesi’nde buluştuk.

Güneşli bir pazar öğleden sonrası.

Gazeteci, yazar, ressam, fotoğraf ve röportajın ustası Fikret Otyam ağabeyimizi ziyarete gidiyoruz.

Ustamız Fikret Baba, 20 günü geçti A.Ü. Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yatıyor.  Böbrek ve şekerden sıkıntılar içinde. Bundan önce bir aya yakın da Atatürk Devlet Hastanesi’nde yoğun bakım servisinde kaldı. Orada ziyaretçi yasağı da vardı. Eve çıktıktan kısa bir süre sonra bu kez buraya kaldırıldı.

Hastanenin 9. katına geldik. Kapıdaki küçük camdan içerisi görünüyor. Filiz Abla (Otyam) gazete okuyor. Usta uyuyor, ama öyle derin bir uykuda değil.

-“Ankara’dan konuklarımız var” dedim, ve yavaşça süzüldük içeriye. Filiz Abla, uzaklardan gelen dostları görünce kalktı ve Fikret Ağabeye doğru, “Fikret bak arkadaşların geldi” dedi. Önce bir şaşkınlık, sonra bir üzüntü gördüm o eski dostların yüzlerinde, gözlerinde… Öyle ya, hepimizin büyüğü, ustası Fikret Ağabeyi böyle görmemişlerdi ki, bir hastane odasında kollarda hortumlar ve diyaliz makinesi yanında beyaz çarşaflar içinde… Ya resim yapardı, ya kitap yazardı, ya elinde teybi, omzunda fotoğraf makinesi, dağ-bayır dolaşır, Anadolu insanıyla röportaj yapardı… Şaşkınlıklar bundandı işte. Böyle görmemişlerdi ki ustayı…

Şöyle bir gözlerini araladı baktı, baktı… Gözleri daha bir açıldı. Yüzündeki gülümseme dalga dalga yayıldı.

-“Abi ben Ümit…”

-“Merhaba Fikret abi ben Savaş, Savaş Kıratlı. Ankara’dan selam getirdik” dedi ve selam sahiplerinin adlarını saydı.

-“Yoldaş ben abi, Mustafa Yoldaş. Kalekapısı’nda karşılaştım, Şair Ahmet Turan Kul’un da selamı var.”

Yüzüne bir başka can, gözlerine bir başka ışık gelmişti sanki Fikret Ağabeyin, uzaklardan gelen dostlarını görünce. O kasvetli hastane odasında sıcak bir sohbet başladı.

Yazları Beydağları yamaçlarındaki evlerinde, kışları da şehir merkezinde kalıyorlardı.

“ -Biliyor musunuz Geyikbayırı görünür buradan” dedi, sağ elini şöyle azıcık kaldırarak, bir çıksak da gitsek der gibi…

Ümit Ağabey, hafifçe eğilerek ve bir yandan biraz önce kalkan o sağ elini avucuna alarak, Cumhuriyet’in Ankara bürosunda yıllarca birlikte çalıştıkları o güzel insana şöyle seslendi:

“- Üzülme abi,sen hele bir çık şu hastane odasından, Biz Geyikbayırı’na geleceğiz.”

Hal-hatır sormalar, eski anılar derken dönme vaktimiz de yaklaşıyordu. İyi ki sevgili eşi Filiz Abla var yanında, gazete haberlerini okuyan, elini ellerinin arasına alıp okşayan.

Biliyorum ki, bu günlerde bahar türkü söyleye söyleye geliyordu Beydağları’nın yamaçlarına, vadilerine ve Geyikbayırı köyüne.

Biliyorum ki, özlüyordu evini, bahçesini, hayvanlarını, resim fırçalarını, boyalarını ve de fotoğraf makinesini…

Dayan Fikret baba, dedim içimden. Ve sonra Tolga Çandar’dan dinlediğim bir türkü düştü dudaklarıma. Söyledim ama ben duydum, o duymadı.

“Yaz gelende yaylam seni gezmeli/ Kalem alıp kaşın gözün yazmalı/ Pek hoş olur o yaylanın güzeli/ Hani yaylam hani senin ezelin.”

——————