RESİM YAPAMADIĞIMDA HINCIMI FOTOĞRAFTAN ALDIM.”
Çocukluğu eczacı kalfası olarak geçti, damardan iğne yapmayı bile öğrendi, ortaokul yıllarında resim yapıyor ve gazetelere yazı gönderiyordu, Akademiye öğrenci olduğunda profesyonel gazeteciliğe de başladı. Gezi röportajları ile tanındı, gazetecilikte resme zaman ayıramadı ama fotoğrafları ile bu açığı kapattı. Meslekteki iç çekişmelerden bıktı ve resim yapmak için köye yerleşti. Antalya Atatürk Hastanesinde diyalize bağlandığı bir gün yanındaydık Fikret Otyam’ın ve anılarını dinledik. Mülazım evvel eczacı Vasıf Bey, Yemen cephesinde ve Kurtuluş Savaşında görev alır ve cumhuriyetin ilanından sonra o zaman da il olan Aksaray’ın tek eczanesini çalıştırmaktadır. Naciye Hanımla evliliğinden de altı çocukları olur. Çocukların altı yaşına girdiklerinde, beyaz önlük dikilerek eczanede kalfa olarak çalışmaları da aile geleneğidir. Üçüncü oğluna Fikret adını verir eczacı Vasıf Bey, bir de kaptanıderya Hacı Vesim Paşaya sevgisinden de göbek adını ‘Vesim’ koyar. Nüfusa ‘Vezin’ olarak kaydedilmesi, ileriki yıllarda başına çok dert açacak olan Fikret Otyam, 1926 yılında Aksarayda doğar. Altı yaşında başladığı eczane kalfalığında, etiket kesmekle eczane defteri yazmakla birlikte damardan iğne yapmayı bile öğrenir. 1933 yılında Aksaray’ın ilçeye dönüşmesinin de canlı tanığıdır. Ortaokulda Tasvir-i Efkar Gazetesine yazı göndermektedir ve cebinde de ‘Aksaray Hususi Muhabiri ‘ yazılı kartı vardır. Babasının arkadaşı Toprak Mahsulleri Ofisi Müdürünün ‘ne gerek var’ demesi ile hedefi olan Galatasaray Lisesine gidemez. Ankara’ya ağabeyi, müzik adamı Nedim Otyam’ın yanına gelir. Fikret Otyam’ın Başkentle tanışmasının öyküsü şöyle. “Ağabeyim Nedim Otyam Ankara’da, 1942 yıında onun yanına geldim. Müzik çalışmalarının yanı sıra, Radyoevinde Ayşe Abla ile Çocuk Kulübü kurmuşlardı, ben de üye oldum. Cebecide oturuyoruz, Sıhhıyedeki Atatürk Lisesine kaydodum, belediye otobüsüne asılarak gidip geliyorum! Ankara günlerimde en önemli olay, okulda Can Yücel ile tanışmam oldu. Babası Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel. Evlerine falan gidip geliyorum. Bir gün yine otobüse asılmış giderken beni görmüştü Hasan Ali Bey… AKSARAY’A DÖNÜŞOkul ile müze gezmeye gittik bir gün. Orada bir olay oldu ve tarih öğretmeni benim yaptığıma karar verdi. Çok ağırıma gitti, aracılar koyduk, yapmadığımı anlatamadık bir türlü, bıraktım okumayı Aksaray’a, eczaneye döndüm. Bir sonraki yıl, Kayseri Lisesine yatılı gittim, savaş yılları, bitlenmişiz. Hastaneye götürdüler bizi, saçlarımızı kestiler. Beni burada bir hemşehrimiz görmüş ve babama ‘oğlun hastanede yatıyor’ demiş, Kayseri dönemi de bitti. Aksaray Orta Okulunda çok değerli bir resim öğretmenimiz vardı. Çok yardımcı olmuştu, kontraplak üzerine kutu yağlıboya ile resim yapmayı öğretmişti bana. Bir gün belediyenin önünde yabancı bir çocuk gördüm, yardım ettim. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde öğrenciymiş. Okul hakkında bigileri topladım ve babama durumu anlattığımda ‘tabelacı mı olacaksın’ dedi ama ben İstanbul’a gittim. İbrahim Çallı’nın atölyesinde bir yıl ‘misafir öğrenci’ oldum, ikinci yıl sınav vererek gerçek öğrenciliğe geçtim. Çallı akademideki bütün hocaların hocası ama bir de Bedri Rahmi Eyüpoğlu var. Çallı’dan izin alarak, şaairliği, yazarlığı, ressamlığı ve üstüne üstlük türkü severliği ile bana çok yakın bulduğum ‘can adam’ Bedri Rahmi Atölyesine geçtim, buradan da 1953 yılında mezun oldum”. Öğrencilik döneminde ailesinden ayda yirmi lira alan Fikret Otyam hem diğer hayallerini gerçekleştirmek hem de biraz daha fazla kazanmak amacıyla gazetelerde iş arar. Bedri Rahmi, Cumhuriyet Gazetesinde sanat yazıları yazmaktadır, o da aynı çizgide yürümek istemektedir ama mesleğe ‘kan kokusu’ ile başlar, öyküsü şöyle: KAN KOKULU SANAT “Ağabeyimin bir arkadaşı var, Selahattin ağabey, Son Saat gazetesinin istihbarat şefi, yanına gidip geliyorum. Gazetenin sahibi Cihat Baban’da bana ‘git resmini yap’ diyor. Bir gün ben de gazetede iken bir olay oldu. Polis Adliye muhabirine patron bir iş için gitmeyeceksin diyor, o gideceğim diyor. Cihat Baban, ‘git bir daha gelme’ dedi, bana da döndü ‘sen polis adliye muhabirisin’ dedi. O zaman ne sendika var ne yasa, işe giriş ve çıkış böyle oluyordu, yıl 1950. Akademi öğrenciliği döneminde gazeteci olarak ismini duyuran Fikret Otyam, mezun olduktan sonra 1953 yılında da Dünya Gazetesine transfer olur. Falih Rıfkı ve Beddi Faik’in gazetesinde Yazıişleri müdürü Ali İhsan Göğüş’ün yardımcısı olarak işe başlar. Oktay Akbal, Yaşar Nabi Nayır, Orhan Kemal ile burada dosluk kurar. “Okul bitti, kura öncesi beş altı kişiyi çağırdılar, biz korkuyoruz, ‘siyasi bir durum mu’ diye. Bir albay nutuk atıyor vatan millet, biz titriyoruz falan. Sonuç; öğretmen açığı varmış, bizi öğretmen yapacaklar… Ben, Ankara Bando Mızıka Hazırlama Orta Okuluna resim öğretmeni oldum. Dünya Gazetesi Ankara Tembilcisi de Oktay Ekşi, Sakarya Caddesindeki büroya da sık sık uğruyorum. Bir gün Oktay seni Bülent Ecevit arıyor, |
.