MUSTAFA İSTEMİ “ MESLEKTEN EMEKLİ OLMAYACAĞIM”
Çocukluğunu yaşayamadı, lisede boşa geçecek bir yılı için fotoğrafçı yanına girdi, oradan gazeteye ardından Ankara’ya uzandı.
Çalıştığı gazetelerde hep birinci sayfadan adını duyurdu, basının her dalında foto muhabirliği yaptı. Milletvekillerinin korkusu oldu. Meslekte yarım asrı geride bırakan Mustafa İstemi ile mutlu-mutsuz geçen günlerini andık…
Nuriye Hanım Cumhuriyet’in ilk yılında kafes arkasındaki çarşaflı yaşamına son verir ve çağdaş bir Türk kadını olarak yeni açılan Ebe – Hemşire okulunun ilk mezunlarından olur. Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitiren Hikmet İstemi ile yolları İstanbul’da kesişir ve evlenirler. Uzun süre çocuk istemezler ve ilk çocukları Mustafa İstemi, 5 Şubat 1943 günü, Rami’deki Yusuf İzzettin Köşkü’nde doğar. Şişli Etfal Hastanesinde yatılı çalışan anne ve Heybeliada’da öğretmenlik yapan baba çocuklarına gereken ilgiyi gösteremezler. Bir süre köşkte yalnız kalır bir buçuk yaşındaki Mustafa İstemi. Mahalleye ilk kez asfalt dökülmektedir ve buhar makineli silindirin düdüğü onu çok korkutmaktadır evdeki iri kediler de. Aile sonunda çocuklarını Madam Kety’nin evine veririler. İki yaşındaki Mustafa İstemi, bir gün annesinin ‘ne yedin’ sorusuna ‘bardaktaki suya ekmek batırıp yedim’ deyince arayış yeniden başlar. Nuriye Hanım bu kez çocuğunu kardeşinin evine yerleştirir. Mutlu olmadığı bu kalabalık evden okul çağında ayrılır Mustafa İstemi ve eğitimine, Yeşilköy Pansiyonlu İlkokulu’nda başlar. Yatılı geçen beş yılın sonunda da ailesinin yanına eve çıkar.
‘Çocukluğumu yaşamadım’ dediği dönem acı anıları ile artık geride kalmıştır, Özel İstiklâl Lisesi ikinci sınıfta başarısız olur. Babası bu boşluk dönemi için ‘gel seni Hasan’a götüreyim’ der ve giderler. İstemi anlatıyor:
“Hasan, Babıâli’de çok tanınan bir merdiven altı fotoğrafçısı. O güne kadar fotoğraf nedir bilmiyorum, benim de fotoğrafımı kimse çekmedi.
Hasan bizi karşıdaki kahveye oturttu, elinde Rolleicord makine ile bir saat anlattı ve beni Vatan Gazetesi’ne, Fotoğraf editörü Hilmi Şahenk’e götürdüğünde yıl 1959’du. Makinen var mı dedi, yok dedim. Eve geldim, babama anlattım, içeriden bana plastik Lubitel marka kutu makine getirdi. Evde varmış, benim haberim yok. Bir de ampullü flaş uydurduk çalışmaya başladım ve ilk görev;
BOYU KADAR KALEM
Gazetenin genel yayın yönetmeni ve başyazarı Ahmet Emin Yalman artık emekliye ayrılıyor, Gazeteciler Cemiyeti ona boyu kadar bir kalem yaptırmış, yönetim kurulu üyeleri de armağan ediyor, onu çektim. İlk görevim bu oldu.”
Mustafa İstemi mesleğe ısınma turları atarken Türkiye ilk ihtilalini, 27 Mayıs 1960 günü yaşar, İstemi’nin de yaşamını değiştiren öykü şöyle:
“İhtilalin lideri Cemal Gürsel 15 ağustos günü İstanbul’a geliyor. Bana verilen görev ‘Aksaray – Beyazıt arasında halkla bütünleşmiş lider’ çekeceğim. Gürsel’i üstü açık bir otomobilde, halkın sevgi gösterileri arasında çektim, film banyodan çıktı iyi. Usta ile bakıyoruz, telefon çaldı, Şahenk konuştu ve ‘ iyi gel’ dedi. Biraz sonra birisi geldi, tanımıyorum. Cumhuriyet’ten Selahattin Giz imiş, arabası arıza yapmış, o bölümü atlamış, fotoğraf istedi, filme baktı seçti aldı ve gitti.
On beş gün kadar sonra Giz, beni telefonla ardı ve gazeteye çağırdı, gittim. ‘Seni buraya almak istiyorum, kaç para istersin’ dedi. Ben vatandan para almıyorum ki! Ne verirseniz dedim, anlaştık.
Hilmi Şahenk’e söyledim, sanki sevindi, izin verdi ve ben 1960 yılı sonlarında 200 lira maaşla Cumhuriyet’e başladım.
Yassıada duruşmaları yapılıyordu, Dolmabahçe’ ye gidiyorum ve tutuklu yakınlarını çekiyorum. O dönemden unutmadığım bir isim İçişleri Bakanı Amil Artus, onu da çok çektim. Churchill geldi onu çektim… Artık foto muhabiriyim. Burhan Felek bana ‘kısa çoraplı çocuk’ diyor. Cemil Sait de var kadroda Yaşar Kemal’de…
Bir gün ‘seni Ankara’ya gönderelim’ dediler, bekâr adamım, olur dedim ve içi boş sayılacak bir bavul ile 1961 yılı ekim ayında Ankara’ya geldim. Kızılay’da Bulvar üzerindeki Cumhuriyet bürosunda çalışmaya başladığımda; Temsilci Ecvet Güresin, Sait Terzioğlu, Bülent Dikmener, Fikret Otyam, Haluk Besen var kadroda, SBF’de öğrenciliği süren Özgen Acar’da orada. Ben büronun tek foto muhabiriyim… Kızılırmak Sokakta bir pansiyona yerleştim…
Ankara basınında o dönemde foto muhabiri, Kemal Tuna, Hüseyin Ezer, Mehmet Sürenkök, Yalçın Kılan, Harley Davidson motosikleti ile Tuncer Tuğcu var, hep baba isimler…”
USTANIN ÇEKTİĞİNİ ÇEKMEZDİK
Mustafa İstemi Ankara’daki ilk günlerinde yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor:
“Bir gün Akşam Gazetesinden Hikmet Tanılkan ile işten geliyoruz, Sakarya Caddesi’nin girişindeki Tarhan Kitapevinin önündeki sokak fotoğrafçısını gördük, o önce davrandı ve çekti, ben çekmedim, ama fotoğrafa girdim.
Usta çektiği zaman biz çekmezdik, ondan önce de görmüş olsak, o çektiyse çekmezdik. Şimdi arkadaşlar, senin yanına geliyor ve ‘çekil bir de ben çekeyim’ diyorlar. Bu fotoğraf Akşam Gazetesi’nde yayınlandı, ben de varım içinde. Fotoğrafçılar Odası bunu bulmuş fakat tarihi 1955 demişler yanlış, tarihi 1961.”
Kısa sürede Ankara basınında ünlenen Mustafa İstemi, ustasından öğrendiği flaşsız çekimleri ile meslektaşları arasında sivrilir. İç siyasetin dalgalandığı o günlerde birçok tarihi olayı görüntüleyen İstemi, basın emekçileri için hayati önem taşıyan 212 sayılı yasa için Radyoevinde yapılan toplantının da tanığı olmuş. Unutamadıklarından Yul Brynner anısı da şöyle:
YUL BRYNNER’İN ODASI
“İlk defa Atatürk filmi çekilecek, dünya starları arasından Yul Brynner seçilmiş, Ankara’ya geldi. Özgen Acar ile nasıl dazlak kaldığını düşünüyoruz ve ‘bu adam mutlaka her gün saçını kesiyor, yoksa bu kadar parlak olamaz’ diyoruz.
Bulvar Palas’ta kalıyor, üçüncü kattaki odasına girmeye karar verdik. Bir pencere çıkıntısından yandaki balkona atladık, oradan da Brynner’ın oda balkonuna, rastlantı kapı aralık, içeri girdik ve doğru yatağın altına saklandık! Sesiz kaldık, banyodan tıraş makinesi sesi geliyor. Yatak altında birbirimize bakıyoruz, bir işaret ile fırlayacağız, ses kesildi. Hemen ardından ayak sesi ve oda kapısının kapanması bir oldu… Bekledik başka ses yok, çıktık yatak altından, oda boş. Kapıya yöneldik, kilitli, tekrar balkondan balkona geçerek odadan çıktık, yakalansak?”
BENİ BÜYÜTMÜYORLARDI
17 Yaşında girdiği Cumhuriyet gazetesinde ‘ailenin en küçüğü olarak kalmak, büyüyememek’ Mustafa İstemi’yi rahatsız etmeye başlar. Hürriyet dışındaki tüm gazetelerin ortağı olduğu Türk Haberler Ajansı’ndan gelen teklifi, ‘rüştünü ispat etmek’ adına kabul eder ve yuvadan kopar, öyküsü şöyle:
“Mehmet Ali Kışlalı’dan gelen teklifi kabul ettim.1968 yılında, ikimiz büro aradık, Olgunlar Sokakta bir yeri tuttuk, içini döşedik. İstihbarat şefi olarak Mustafa Ekmekçi geldi, muhabir olarak Behçet Akdoğan’ı hatırlıyorum, Sedat Ergin de büroya gelir giderdi. Ajans, UPI TN ile de anlaşmalı olduğu için film de çekiyordum artık.
Burada şunu söylemek istiyorum; Mustafa Ekmekçi dehşet bir gazeteci idi. Onun kalem defter ile işe gittiğini hiç görmedim, telefonla tüm gazeteleri atlatan haberleri olurdu.
THA kısa sürede, arkasında güçlü kuruluşları olan Hürriyet Haber Ajansı ve Anadolu Ajansı’nı solladı dersem abartmış olmam.”
Mustafa İstemi hafta sonları, tahta kutu içinde telefoto cihazı ile Anadolu’da maçları izlemekte, diğer günlerde de başkent haberlerinde adını duyurmaktadır. 68 öğrenci olaylarının yaşandığı günlerdir, ünlü ODTÜ baskını içinde bulur kendisini:
ASKER – POLİS ODTÜ’DE
“Hiç unutmam, 17 Nisan günü, Mustafa Ekmekçi ‘bu gece seni içeri alacaklar’ dedi ve ODTÜ’ye akşam üzeri gittim.
Birçok güvenlik bandını aştıktan sonra, öğrenci işgalindeki rektörlük binasına girdim. Daha sonra idam edilenlerden Deniz Gezmiş dışındakiler, Yusuf Aslan falan oradaydı.
Sabaha karşı bir hareketlenme oldu, ‘geliyorlar’ diyerek, masa sandalyeleri kapıların arkasına yığdılar ve yangın tüplerini de sıktılar, ortalık toz duman.